Yaban
Hayatı, Yabani Hayvan, İnsan*
Veteriner Hekim Ramazan
BOZTEPE
Yaban Hayatı Uzmanı
İçindekiler
Önsöz
Yabani Hayvan
Yabani Hayvanları korumak
Genel Bilgiler
Hayvan Koruma Hareketinin Tarihi
Kökeni
Hayvan Korumanın Anlamı ve Kısa
Biyografisi
Antik çağlardan günümüze hayvan
koruma ile ilgili bazı
kronolojik veriler.
Mevcut bazı aktif çalışmalar
Bazı uluslararası etkin hayvan
koruma örgütleri
İhtilaf ve Uyuşmazlık
Potansiyeli
Yabani Hayvan - İnsan ilişkileri
Yabani Hayvan Davranışlarının
Aktüel Durumları
Hayvanlar kiminle hesapları
olduğunu biliyorlar
Davranışlar yanlış
yorumlanmaktadır
Yabani Hayvan Menecment
Yabani Hayvan ve Hayvanat
Bahçeleri (Zoo)
Yabani Hayat ve Yasam Alanları
Genel Bilgiler
Yabani hayatla ilgili bazı
bilimsel tanımlamalar
Yabani Hayat ile ilgili
çalışmalar
Yabani Hayat ve Ekoloji
Genel bilgiler
Biyolojide Ekoloji kavramı
Populüst anlam itibariyle
ekoloji kavramı
Araştırma malzemesi olarak
çevrebilim kavramı
Ekolojinin sınıflandırılması
Yaşam Alanları Menecment- Yabani
Hayvanlar – Uluslararası
sorumluluklar
Sonsöz
Literatür
Önsöz
Bireysel ve ulusal
enerjilerimizin bir takım
dönemsel gündemlerle heba
edildiği günümüz Türkiye'sinde
ne yazık ki dışımızdaki dünyada
olup bitenleri çok yüzeysel,
spekülatif ve günü kurtarma
temelindeki yönelimlerle
geçiştirmeye zorlanıyoruz. Dünya
uygarlığının beşiği kabul edilen
coğrafyamız ve birçok tarihsel
ilklere öncülük etmiş olan
ulusumuz böylesi bir duruşu hiç
mi ama hiç hak etmemektedir.
Günümüz gelişmiş toplumları
geleceklerini kurtarma amaçlı
ciddi yoğunlaşmalar
yaşamaktalar. Ve özellikle
bozulan ekolojik dengelerin yol
açtığı ve açacağı negatif
etkileri asgariye indirmeye
yönelik önlemler bu
yoğunlaşmaların başında
gelmektedir.
İşte tam bu noktada yabani
hayat, yaban hayvanları ve insan
üçlüsünün kendi aralarındaki
ilişki düzeyleri başarıda kilit
rol oynayacaktır.
Fakat bu konu güzelim ülkemizde
bilimsel olma kaygısından çok
uzak yani deskriptif
(tasviri...) bir içerikten
yoksun, bağımsız ve instanziv
(mercisel...) bir perspektiften
uzak bazı yüzeysel tartışmalarla
sınırlı bir duruş
sergilemektedir.
Son bir kaç yıldır çokça
tartışılan; zoonos hastalıklar,
biyoterör, gıda kaynaklı
sorunlar, tarımcılık, ormancılık
vb gibi bugün ve gelecekte
toplumların kaderini
belirleyecek kavramsal sorunlar
nasıl çözülecek? Türünden
soruların yanıtı biraz da
kendimizi ve çevremizi tanımakla
ortaya çıkacaktır belirlemesi
çok önemsenmeli ve
interdisipliner, pragmatik ve
reliabitiv araştırmalar teşvik
edilmelidir.
Ülkemizin genelde ekolojik
dengeler özelde ise yabani hayat
ve yabani hayvan konularında çok
ivedi olarak verilendirme
çalışmalarına yönelmesi çok
hayati bir öneme haizdir. Bu
konuyla ilgili prognoz
çalışmaları başlatılmalı ve
inspritiv bir anlayış ve axiome
bir yaklaşımla çok ciddi
analizler yapılmalıdır.
Deskriptif ve normatif anlamdaki
uluslararası intersubjektif bir
bakış açısıyla deduktiv ve
induktiv metotlarla kapsamı ve
öncelikleri tespit edilmiş
projeler ortaya konulmalı ve her
anlamda etkin kılınmasına
yönelik teşvik edici programlar
geliştirilmelidir.
Ülkemizin bugününde ve
geleceğinde çok önemli olduğunu
düşündüğüm ekolojik dengelerin
sağlanmasına hizmet anlamında
daha önceki yıllarda yaptığım
bazı çalışmalarımın kısa
özetleri ile ülkemize hizmet
temelindeki sorumluluklarım
gereği katkı sunma kaygısıyla
kaleme aldığım bu makalemin bazı
değerlerimizin verifikationu ve
falsifikationu yapılmış
verilendirme calışmalarına
kapıyı aralayacağını umut etmek
istiyorum.
1.) Yabani Hayvan
Yabani yaşam şekline sahip
evcilleştirilmemiş hayvanlara
genel olarak yabani hayvan adi
verilir.
1.1.) Yabani Hayvanları
korumak
1.1.1.) Genel Bilgiler
Birçok yabani hayvan türü yok
olmakta ya da yok olmakla karşı
karşıya bırakılmış durumda.
İnsanların yaşadıkları
yerleşkelerde birçok yabani
hayvan nesli tükendi ve
tükenmekte. Ve çılgınlık
derecesine varan doğal alan
katliamları yaşanmakta ve bunun
doğal sonucu olarak da insan
dışındaki canlıların
ihtiyaçlarına yanıt olabilecek
yasam alanları hızla
küçülmektedir.
Birçok devlet geleceği
kurtarma adına bir takım yasal
düzenlemeler yapmakta ancak bu
anlamda kastedilecek çok
yolumuzun olduğu da bir başka
realite olarak önümüzde
durmaktadır. 1961 yılında
kurulan „World Wildlife Fund (WWF)”
adlı organizasyonun dünya
ölçekli desteğiyle günümüzde
birçok koruma alanları
kurulmakta ve birçok doğa koruma
kanunları ile bir takım önlemler
alınmaya çalışılmaktadır.
Örneğin birçok gelişmiş ülkede
„yabani bitki kökenli enerji
üretimi“ ve „tarım amaçlı arazi
kullanımlarına alternatif
projeler geliştirmek suretiyle
tür çeşitliliğini koruma“ gibi
çok önemli çalışmaların bilimsel
temelde gündemleştirilmiş
olmaları gelecek adına
önemsenmesi gereken projelerdir.
Peki, günümüz insanı,
hayvanlarla ilişkilerinde nasıl
bir faktiv (reel) duruş
sergilemektedir? Bir yandan;
Hayvancıklar efendiciklerinin ya
da hanımefendiciklerinin sevgi
dolu kucağında ya şımartılmak ya
da insanlaştırılmaya çalışılmak
suretiyle beraber yasıyorlarken!
Öbür taraftan; tavalarımızdaki
pirzola nereden geliyor sorusunu
sormaktan bile sakınan bizler!
derin donduruculardaki
ambalajlanmış etleri alma
kolaycılığımızla ve yıllardır
sancılı tartışmalara konu olan
intensiv hayvan yetistiriciligi
(besiciliği) teşvik eden edimsel
duruşlarımızla ve bunun doğal!
Sonucu olacakta; toptan ürün
talebelerimizle toptan hayvan
katliamlarını arz haline
getirmekteyiz ve bizler bu
yasamºal arenadaki asil aktörler
olarak yarışlarımızla övüne
duralım, bozulan ekolojik
dengeler, kendimizin ve
dışımızdaki canlıların
geleceğini tehdit eden zoonoslar...
Gibi birçok konsequenz durumun
kabulüne kendimizi
hazırlamalıyız.
1.1.2.) Hayvan Koruma
Hareketinin Tarihi Kökeni
1931 yılında Toslana
eyaletinin başkenti Florenz (ital,.Firenze)
şehrinde gerçekleştirilen ve ilk
hayvan korumacı olarak kabul
edilen Franz von Assisi (Franz
von Assisi ; Franziskus von
Assisi, lat.: Franciscus de
Assisi ya da Franciscus
Assisiensis; asil ismi Giovanni
Battista Bernardone; 1181/1182 -
3.Ekim 1226,). Miniorite
(ezilen..) Kardeşler Tarikatı "lat.
ordo fratrum minorum, lat. ordo
fratrum minorum conventualium"
ve Klarisse Tarikatının
"Kadınlar Tarikatı" kurucusu
olarak ismi ön plana çıkmış ve
roma-Katolik kilisesince kutsal
kabul edilen bir kiºiliktir
Ayrıca Gubbio adlı eserinde
kuşların ve kurtların predige
özelliklerinden bahsetmesiyle
ilk hayvan korumacı olarak kabul
edilmiş ve hayvanların ve de
Veteriner Hekimlerin koruyucu
meleği olarak kabul edilir.)
adına atfen düzenlenen
uluslararası hayvanları koruma
konferansında onun meşhur kutsal
konuşmasını yaptığı gün olan 4
Ekim dünya hayvanları koruma
günü ilan edilmiştir.
1.1.3.) Hayvan Korumanın
Anlamı ve Kısa Biyografisi
Hayvan koruma; insanlar
tarafından tek tüm hayvanların
acı ve ızdırap çektirme, zarara
uğratmayı engellemeye yönelik
geliştirilen aktivitelerin
hayvanların ihtiyaçları
temelinde koordine ve
düzenlenmesi olarak
tanımlanabilmektedir.Hayvan
koruma aktivistleri bireyleri ve
onların huzurlu yaşamasını
hedefine koyarken hayvan hakları
aktivistleri hayvanlarla
insanların eºit muamele görmesi
gibi eğilimleri ön plana
çıkararak insanların
hayvanlardan kendi bireysel
çıkarları için kullanmasını
reddetmektedir. Bu nedenledir ki
bu iki akımı kavramsal anlamda
da olsa birbirinden ayrı
değerlendirmek gerekir.
İnsanlığın kültür tarihinde
çok eskilere dayanan insan -
hayvan iliºkileri, hayvanların
saygınlık anlamındaki
muamelelerine tanıklık
edildiğini bilmekteyiz. Öyleci
Tanrı figürlerinin bile hayvan
figürleri ile izahatına birçok
arkeolojik buluşta
görebilmekteyiz. Ve hatta
günümüzde bile birçok dini
inanışta hayvanlara bir
kutsiyetlik atfedildiğine
tanıklık edebilmekteyiz (Hinduismus,
Jainismus, Buddhismus...)
„Konzept der Ehrfurcht vor
dem Leben; Yasamdaki huşu
konsepti" adli ünlü çalışmasıyla
insan hayvan ilişkilerindeki
etik soruna göndermeler yapan
Albert Schweitzerden, Karl Barth,
Fritz Blankes, Eugen Drewermann
gibi bir çok din bilginin hayvan
korumaya temel teşkil eden
kavramsal öğretilerine
rastlanmaktadır.
1.1.4.) Antik cağlardan
günümüze hayvan koruma ile
ilgili bazı kronolojik veriler
1.) Vetegeteriyan yaşam
eksenli görüşlerle Pythagoras,
Plutarch
2.) Roma hukukunda hayvanlara
eºya muamelesi yapılması
3.) Naturalismus fikriyle Rene
Descartes
4.) Sorumluluklarımız
konseptiyle Immanuel Kant
5.) Hayvan hakları düşüncesiyle
Arthur Schoppenhauer
6.) 18. yüzyıllın sonlarına
doğru "Society for the
Prevention of Cruelty to Animals
(SPCA)," adiyla Ingilterede ilk
hayvan koruma yasası
7.) 19 yüzyılda "Vivisektion"
karşıtı hareketler
8.) Ve daha sonraki dönemlerde
Avrupa Birliği kürsülerindeki
tartışmalara varan oluşumsal
yapılanmalar.
9.) vb... gibi
1.1.5.) Mevcut bazı aktif
çalışmalar
Günümüzde daha etkin ve somut
alanlarda bir takım yetkin
ifadelerle daha aktif çalışmalar
yürütülmektedir. Örneğin:
1.) Hayvancılık la ilgili
eylemsel çalışmalar
2.) Hayvan nakli ve Hayvan
kesimleri konusu
3.) Yetiştiricilik ve kürk
hayvanları
4.) Av ve avcılık
5.) Balıkçılık ve balina
avcılığı
6.) Pet hayvanları
yetiştiriciliği
7.) Hayvan ve eğlence amaçlı
yönelimler
8.) Hayvan deneyleri
9.) vb... gibi
1.1.6.) Bazı uluslararası etkin
hayvan koruma örgütleri
1.) Animal Liberation Front
,1976
2.) Animals' Angels ,1998
3.) Humane Society of the United
States ,1954
4.) International Fund for Anima
Welfare ,1969
5.) People for the Ethical
Treatment of Animals ,1980
6.) Vier Pfoten ,1988
7.) vb... gibi...
Kaldıracın kısa kolunda yer
alan biz insanlar sırf kendi
geleceğimiz için de olsa
hayvanlarla olan iliºkilerimizi
harmonik bir dengeye
oturtmalıyız. Ve bu hiçte zor
olmayacaktır. Mesela herkes
kendi ailesi içinde
"yiyeceklerimizin kaynağı nedir"
sorusunu sorsa birçok kilit
sorunun çözümüne giden kapı
aralanmış olur.
1.2.) İhtilaf ve Uyuşmazlık
Potansiyeli
Yabani hayvan ve yabani
hayatı koruma ve geliştirme
çalışmaları toplumsal ve
bilimsel birçok çelişki -
uyuşmazlık benzeri konflikt
potansiyellerin mevcudiyeti
nedeniyle oldukça zorlanılan bir
alan.
Burada mevcut bazı uyuşmazlık
nedeni birimleri sıralamak
gerekirse:
- Toplum ve toplumsal önyargılar
- Uzman çevreler ve bunların
içinde bulundukları görüş
ayrılıkları
- Farklı felesefik dimensiyonlar
- …
1.3.) Yabani Hayvan - İnsan
İlişkileri
Yabani hayvan, yabani hayat ve
insan yeryüzünün zenginlikleri
olarak kabul edilmekle birlikte
bunlar arasındaki iliºkilerde
eşeyin olumlu şekillendiğini
söylemek ne yazık ki çokta
mümkün değil.
Yani:
- Bazı yabani hayvanlar (fare,
sıçan, alageyik, atmaca, gri
balıkçıl, kabuk böceği vb gibi…)
ihtiyaçlarını (gıda ihtiyaçları
gibi) temin temelinde bazı
zararlara sebebiyet
verebilmekteler Ve bundan dolayı
da insanlar tarafından
cezalandırılmakta ve hatta
öldürülmekteler.
- Büyük yırtıcı hayvanlar insan
ve onların evcil hayvanları için
tehlike olabilmekte
- Bazı yabani hayvanlar hastalık
yayabilmekte. (parazitler,
kuduz, malarya…)
- Arazilerin tarım ve ormancılık
gibi mono kültürel temelde
bilinçsiz kullanımları
neticesinde arzu edilen
yeterlilikte doğal komponente
(unsur, birey…) yaşamlarını
sürdürmeleri temelindeki
imkânlar kısıtlanmaktadır.
- Modern tarım da kullanılan
kimyasal maddeler (gübreler,
pestisitler, herbisitler…) yaban
hayvanların gıda zincirine zarar
vermekte ve endüstri artıkları,
atik sular çevreyi kirletme
temelinde yine aynı şekilde
doğal dengelere zarar
vermektedir.
- Yabani hayvan yaşam alanları
insanlar tarafından zevk ve hobi
amaçlı aktivitelerinin mekânları
olarak kullanılabilmekte ve
bunun sonucu olacakta mesela
gürültüye duyarlı hayvanların
böylesi alanları terk etmesi
yaşanabilmektedir
- Birçok hayvan trafik kazaları
ve yüksek gerilim hatlarının
verdiği zararlar neticesinde
ölmekte / öldürülmekte.
- Kültür arazileri çok hızlı bir
değişim yaşamakta ve hayvanlar
buna uyumda zorlanmakta
- Yabani hayvanlara gıda ve
hammadde kaynağı olarak zararlar
verilmekte.(avcılık,
balıkçılık…)
1.4.) Yabani Hayvan
Davranışlarının Aktüel Durumları
Son yıllarda katıldığım
birçok uluslararası seminerde
yabani hayvanlarda aggressivitet
(saldırganlık…) eğilimi başta
olmak üzere artış gösteren
reagiere (tepkisel…)davranış
değişiklikleri (bozuklukları) en
önemli diskurs (bilimsel
tartışma…);olarak karşımıza
çıkmaktadır. Yani yabani
hayvanların insanlara yönelik
saldırıları reagire bir
karakterde artış eğilimi
göstermektedir şeklindeki
tespitler birçok bilim çevresini
kaygılandırmaktadır.
Yabani hayvanların özellikle
insanlara karºı tehlike boyutuna
gelmiş tepkisel reaksiyonları,
insanların bu durumu hafife
alıyor olmaları ve yabani
hayvanların şahsında kendini
açığa çıkaran stres, intelligenz
ve bilinç varyasyonlarının göz
ardı edilmesi; trajedilere zemin
hazırlamaktadır. (özellikle Ayı,
Fil, Kaplan, Aslan, Kurt, Köpek
Balıkları, Timsahlar…)
Bilhassa timsahların
insanlara yönelik
saldırganlıklarındaki artıº;
dikkat çekici boyutlara varmış
durumda. Örneğin Tayvanlı bir
veteriner hekimin kendi timsahı
tarafından kolundan ısırılmış
olması ve Amerikalı bir adamın
çocuklarının ve eşinin gözleri
önünde bir fil tarafından
kaçırılıp öldürülmesi seklindeki
trajediler (Daily Telegraf )
birçok uzman çevreyi
düşündürmektedir.
Filler doğaları gereği
vegetaryandırlar ve buna rağmen
insanlara saldırmaları ve
öldürmelerinin nedeni
açıklanabilir bir durum değil.
Burada ºu soruyu sorma gereği
çıkıyor ortaya, „Acaba bilinç
sahibi oldukları büyük oranda
kabul gören hayvanlar yasam
alanlarını yerle bir edenin
insan olduğunu kavrama evrimine
mi zorlanıyor?“ ve „Acaba
hayvanlar tek düşmanlarının
insanlar olduğunu mu anladılar?“
Yani çocuklarımızın odalarında
oyuncak hayvanlar olarak
insanlaştırılmaya çalışılan
hayvanlar insanlaşmaya karşı bir
bilinçsel tepki içerisindeler
mi? Kim bilir…
İnsanlara karşı saldırgan
eğilim gösteren ebetteki sadece
filler değil. Dünyanın birçok
coğrafyasından (Kanada, Amerika,
Avrupa, Kolombiya, Uganda…)
gelen haberlerde aslan, tilki,
kurt, ayı, şempanze, köpek
balığı gibi birçok hayvanın
insanlara saldırdığı ve ölümcül
yaralanmalara sebebiyet
verdiğini öğreniyoruz. Ve hatta
yapılan bazı araºtırmalarda 2000
yılından bu yana meydana gelen
köpek balığı saldırılarındaki
statiksel saldırılar 20.yüzyılın
son 50 yılı içerisinde görülen
olayların toplamının iki katı
olduğu tespit edilmiş durumda.
Bu durum daha çok Animal-Human
konflikt (çelişki) olarak birçok
yönlü yorum ve tartışmamalara
neden olmaktadır.
1.4.1.) Hayvanlar kiminle
hesapları olduğunu biliyorlar
„Yüzyıllarca hayvanların
duygusuz, refleks yoksunu,
güdüsel hareket eden makineler
olduklarına kendimizi inandırdık
ve bu aptalca, tehlikeli ve
işlerimizi kolaylaştıran bir
bakış açısı. Hayvanlarla ilgili
araştırmalarımız bize gösteriyor
ki, hangi species olursa olsun
birçok konuda yanıldık ve birçok
kereler gördüklerimize
inanamadık. Çünkü ister türler
arası ilişkilerde olsun ister
düşman, av, yaralanma ve stres
anlamında olsun hayvanlar
emotional (duygu ağırlıklı)
davranış ve çok iyi bir hafızaya
sahipler“ (Ethnolog Marc Bekoff,
University of Colorado ögretim
üyesi)
Belki de gerçekten
Darvinizmden kalan tek doğru;
insanin gıda zincirinin bas
halkası ve evrimin sivrilen baş
tacı olduğu seklindeki
tespitlere yoğunlaşmamız
gerkliliğidir. „eğer beynimizin
emotional duyusal yaşamlara
varisi milyonlarca yıl sürmüşse,
neden ayni şey hayvanlar için
söz konusu olmasın?“ (Bekof).
Kesinlikle bu anlamda Sayın
Bekoff`a katılıyorum. Yani bilim
adamlari hayvanların duygu
sahibi olup olmadıklarını değil
onların nasıl ve ne
hissettiklerini araştırmalılar
seklindeki genel belirlemeler
dikkate alınmak zorundadır.
Kaldı ki Neurobiyoloji
bizlere hayvanların da
insanların sahip oldukları
duyusal reaksiyonlara benzer
davranışlar gösterdiğini yani
beynin ayni bölgesinde ve benzer
hormanal salgılarla işlevsel bir
sisteme sahip olduğunu
göstermektedir.
Hatta birçok hayvanin
intelligent (düşünme…), hafıza
ve emotional heyecanlar gibi
disiplinler anlamında insandan
daha ileri boyuttaki bir özellik
sahibi olduklarını düşünüyorum.
Mesela; İngiliz neurologlar bir
koyunun yüzleri tanıma anlamında
müthiş gelişmiş bir hafızaya
sahip olduklarını ortaya
çıkardılar. Yine Bristol
üniversitesinden tarım profesörü
John Webster; „bir hayvanin ömrü
süresince 4–5 iyi arkadaşı
olduğunu ve ayni şekilde
reaksiyon göstermekten
çekinmedikleri düşmanları
olduğunu“ tartışma götürmez
açıklıkta ortaya koymuştur.
Ayrıca birçok çiftçi bile
ineklerinde ve atlarında böylesi
özellikleri çok rahatlıkla
gözlemleyebilmektedir.
1.4.2.) Davranışlar yanlış
yorumlanmaktadır!
Paul McDonald gibi birçok
araştırmacı bizlere yakin ve bir
o kadar da uzakta yasayan zom
aleminde her anlamdaki
insanlaştırma ve öyle yorumlama
seklindeki yaklaşımlarımız
konusunda ciddi uyarılarda
bulunmaktadırlar.
Biz insanlar hayvanlardaki
davranış biçimlerini yanlış
anlama ve yorumlama temelinde
fiktiv interpretionlar (bilincli
yanlis yorumlama…) sergileme
konusunda spontan (kendiligindenlik…)
bir egilim icindeyiz. Kendi
aralarinda arzusal güçleri
eksenli dengeleri sağlamış
hayvanlar âlemini anlamak
istemeyen biz insanlar onlardaki
saldırgan reaksiyonlar
temelindeki tepkilere de bir
anlam veremeyiz ve insan yiyen
yırtıcıların romantik tarifleri
bile artik canimizi sıkacaktır.
Artik „Kaplan, aslan, köpek
baliği ve timsahlar alfa ve
zirvedeki yırtıcı hayvanlardır.
Bunlar alfa grubudur çünkü büyük
yiyen yaratıklardır ve biz
insanlar en kolay elde edilecek
et kaynaklarıyız, En üst
zirvedeki hayvanlardır çünkü
bunlar en uçta gıda piramidinde
yerlerini çoktan almışlar.
Bundan dolayıdır ki kurdukları
güce dayalı revirlerini korumak
için egemenliklerini sürdürmek
istiyorlar. Doğaldır ki bu
anlamdaki yer ve mekân
kayıplarına çok duyarlı bir
reaksiyon göstereceklerdir“
(Araştırmacı - yazar David
Qummen „Kaplanların Gülümsemesi
adli kitaba) benzeri yaklaşım ve
yorumlar bizleri
düşündürmelidir.
Bir krokodili oltanın ucuna
çekemeyen insan onun doğal
kaynaklarını yok etmekle kendi
kaynaklarını da kurutmaktadır…
1.5.) Yabani Hayvan Menecment
Bütün canlılar sahip
oldukları / olmaları gereken
doğal yasam ortamında
ihtiyaçlarına uygun yasama
hakkına sahiptir.
Ortak yasam perspektifiyle
„hayvan – insan çelişkilerini“
azamiye indirmek ve yabani
hayati düzenleme proje ve
çalışmalarında „nasıl bir yabani
hayvan menecment?“ sorusunu
yanıtlamak can âlici bir öneme
haizdir.
Klasik anlamda yabani hayvan
nüfusunun kontrol ve
manipülasyonu anlamına gelen
yabani hayvan – menecment“;
işlevsel yönü itibarıyla, insan
ve hayvan ihtiyaçları eksenli
adaletli çözüm projelerini
geliştirmek ve amaca yönelik
bilimsel perspektifler
geliştirme seklinde tanımlanır.
Hayvanların ve insanların
geleceği birlikte paylaşma ve
kurma imkânlarının analiz
calışmarında bilimsel projelerin
gerekliliği gerçekten günümüz ve
yarınlarımızın kurtarılması
anlamında çok kritik bir safhaya
gelmiştir. Günlük yaşamımızda ki
her herhangi sıradan bir olaya
bakışta bile bunu çok rahatlıkla
gözlemleyebilmekteyiz. Yani
yabani hayvanlara „yasam hakki
tanımalı mıyız?“ ya da
„sosyolojik ve politik anlamda
buna ne kadar hazırız?“ gibi
sorular, bence yabani hayvan
araştırmalarında önemli bir yer
tutmalıdır.
Yabani hayvanların doğal
ortamlarının oluşturulması ya da
olanlarının korunmasına yönelik
çalışmalarda oluşturulacak
menecment: Her şeyden önce
yerelden genele yönlendirilecek
bir koridor sistemini esas alan
ve ayni ortamları paylaşması
düşünülen mahallî insan ve
hayvan topluluklarının kendi
aralarındaki konfliktleri
(çelişkileri…) çözmeye yönelik
projeler seklinde olmalıdır...
Çünkü yabani hayvan öznelinde
yapılacak her türlü çalışma,
öngörülen birimlerdeki insan
topluluklarının onayından
bağımsız olamayacaktır. Yani
geliştirilecek her adimi söz
konusu birimlerin onayından
geçirmeyi esas alan ikna etme
çalışmaları önemsenmeli ve
insanların çıkarlarını gözeten
her türlü araç ve gerecin
geliştirilme zorunluluğu
görülebilmelidir.
Yabani hayvanların davranış
biçimleri çok iyi incelenmeli ve
insanlara çok iyi
anlatılmalıdır. Ayrıca yabani
hayvanlara neden yasam hakki?
Benzeri izahatların yani sıra,
ayni zamanda insan
topluluklarının
sergileyebileceği korku, endişe
vb. psikolojik çelişkilerin
giderilmesi çalışmalarına
yönelik tedbirler de bu tür
projelerde Realsize
edilebilirliği teşvik edecektir.
Yabani hayvanlara yasam
koridoru oluşturma
çalışmalarında; biz insanlar
adeta çelişkileri törpüleyen bir
pozisyonda yer almaktayız ve
çevreye hâkim olma
alışkanlığımızla hareket edip,
adeta kendi geleceğimizin
karartılması noktasında
kendimizi tehlike aktörü olarak
öne çıkarmaktayız. Böylesi
duruşlarımızın doğal bir sonucu
olacakta yabani hayvan menecment
araştırmalarını yürüten
birimlerin hayvanlardan daha çok
insanlarla uğraşmaları
zorunluluğunu bir paradoks
olarak ortaya koymaktadır.
İnsanların ve yabani
hayvanların beraber yasama
projelerinde alınacak her türden
önlemi bir bütünlük içerisinde
ele almak; kabul edilebilirlilik
ve gerçekleştirilebilirlilik
sansını önemli ölçüde
artıracaktır. Yani kompromiss
(uzlaşma…) anlamda hazır olma
çok hassasiyetle ele
alınmalıdır.
Bu yönlü projelerde bilgi
anlamında hazır olma, mahallî
gruplar bazındaki çelişki ve
ihtiyaçlar anlamındaki ön
hazırlıklar, yabani hayvanlar
hakkında gerekli
bibi/bilgilendirmeler, yabani
hayvanların davranış ve
ihtiyaçlarına uygunluk ve bütün
bunların doğal
uygulanabilirlilik sansı gibi
araştırmalar sosyal, ekonomik ve
biyolojik interdisipliner bir
diskurs`u (tartışma…) zorunlu
kılmaktadır.
Basarîli bir yabani hayvan
menecmente aranabilecek önemli
bazı kriterler şunlardır:
- Sorumlu devlet daireleri çok
iyi bir ön hazırlık yapmalı ve
bununla ilgili politik
duruşlarını anlaşılır kılmalıdır
- Sorumlu devlet daireleri
şeffaf olmalıdır
- Proje öncesi ve sırasında çok
iyi bir basın -yayın çalışması
yapılmalıdır
- Proje kapsamındaki hiçbir
ilgili birim suiistimal
edilmemelidir.
- Sosyal, kültürel ve ekonomik
durum çok iyi analiz edilmeli ve
faaliyetler çok iyi
gözlemlenmeyebilmelidir.- vs…
1.6.) Yabani Hayvanlar ve
Hayvanat Bahçeleri (Zoo)
Yabani Hayvanların biz
insanlarla kontrollü ortak yasam
alanlarını paylaşım geleneği çok
eskilere dayanmaktadır. Yaklaşık
3 bin yıllık tarihi bir geçmişi
olan bu ilişkiyi gerek yabani
hayvan barınakları ve gerekse
hayvanat bahçelerinin (ZOO)
yaptıkları birçok araştırmadan
biliyoruz.
Bunlar arasında Cin`deki "intelligentia
park i" en tarihi olanı unvanına
sahiptir ve bunun dışında eski
mısırdaki hayvan barınakları ve
Romalılar döneminde "Campagna"lardaki
fil yetistiriciligi de bu mana
da önemlidir. Ve daha sonralari
yeni cagla birlikte bugünkü
hayvanat bahcelerinin de
temellerini olusturan bir çok
yabani hayvan bahcesi ve zoo
kuruldu.
Yani yabani hayvan bakimi
günümce ait bir oluşum değildir
Hatta "homo sapiens" dönemine
kadar uzanan bir geçmişten söz
etmek bile mümkündür; kal diki
evcilleştirilme tarihini de
başka türlü izah edemeyiz.
Bugünkü ev hayvanlarının
atalarının da yabani hayatta ait
oldukları gerçeği kendi basına
bizi böyle bir yoruma götürür.
Eğer biz hayvanat bahcelerini
insan - yabani hayvan ilişkileri
ikileminde ele alırsak yabani
hayvan bakımının 10.000 yıllık
bir tarihi geçmişinin olduğunu
söyleyebiliriz.
Ancak günümüz hayvanat
bahcelerinin amacı ile "homo
sapiens" dönemindeki yabani
hayvan bakımının amacı arasında
tamamen tersi bir durum vardır.
Modern Zoo`larda "homo sapiens"
dönemden günüce kadar süregelen
insan menseli bu anlamdaki
olumsuzlukları tersine çevirme
amaçlanmaktadır diyebiliriz.
Yani yetiştirme alanında yapılan
çalışmalar, genetik
variabilitenin azami seviyeye
çıkarılmasına yönelik çalışmalar
ve de her türlüsünden
evcilleştirmenin yol açtığı
olumsuzlukların giderilmesine
yönelik çalışmalar bugünkü
modern Zoo`laf için en önemli
öncelliktir.
Hayvanat bahceleri (Zoo) dün
olduğu gibi bugünde önemlerini
korumaktadırlar. Onların yabani
hayati anlama/anlatma
fonksiyonları ve yabani
hayvanları tanıma ve onlarla
ilgili insanda oluşmuş
önyargıları yok etme eylemliliği
çok önemli bir değerdedir.
19 yüzyılda daha çok
hayvanlar alemini merak
temelinde perspektiflere sahip
olan Zoo`lar gecen yüzyıllık
süre içerisinde özellikle
Hedigerin 1942 yılında
biyolojiye kazandırdığı
"Hayvanat bahceleri biyolojisi;
(Tiergartenbiologie)" kavramı bu
konuda radikal görüşler ortaya
çıkardı. Özellikle ikinci dünya
savasından sonra nesli
tükenmekte olan hayvanlar ve
hayvanat bahcelerinin görevleri
gibi kritik belirlemeler masaya
yatırıldı. 1970`in ortalarından
itibaren bu konudaki tartışmalar
legislativ tarzda ele alınmaya
başlandı Ve bunların neticesinde
Washington çeşitliliği (hayvan
ve bitki türleri) koruma
anlaşması (WA) ratikative (vücut
bulmak vs.) edildi.
Ve daha sonralari CITES (Convention
on International Trade in
Endangered Species of Wild Fauna
and Flora) olarak değiştirildi
ve birçok uluslararası hayvanat
bahceleri yöneticisi ve
dernekler, ve de uzman kurum ve
organizasyonların aktif
çalışmalarıyla karara bağlanan
birçok kararname ve
yönetmelikler devletleri
bağlayıcı tarzda kanunlaştırıldı
ve nihayetinde AB normları
bünyesinde birlik üyesi ülkeleri
de bağlayıcı kanunlar ve
yönetmelikler (EU-Zoorichtlinie).
Olarak yasalarda yer aldı.
Tabiî ki bütün bunlara
paralel olarak hayvanat
bahcelerime amaç ve tüzüklerine
anlamına uygun olarak değiştirip
kendi birlik ve
organizasyonlarını
güçlendirdiler. Ve birçok resmi
kurum ve kuruluşlarla olan
organik bağlarını güçlendirip
NGO`larla (Non- Governmental
Organization) çok sıkı
işbirliklerine girdiler.
Hayvanat bahceleri maceramız
yolculuğuna devam ederken
doğadaki tür ceşitlliğindeki
erimede hızından bir şey
kaybetmiyor ve adeta tehlike
canlarını çalmaya devam ediyor.
Ve sırf emational (duygusal)
anlamdaki önlemlerde türlerin
çeşitliliğini korumaya yetmiyor.
Yapılan birçok tartışmalar daha
çok emationel bir muhtevaya
sahip ve faktiv (reel)
önlemlerden uzak ve antropomorph
bir karekter tasimakta. Ve
bundan dolayda
uygulanabilirlikleri reel
olmaktan çok uzak kalıyor.
Burada asil ihtiyaç duyulan
daha çok bilimsel araç ve gereç
ve de bilgi alışverişini
koordine eden daha aktif
organizasyonlar ve de kamuoyunu
bilgilendiren geniş kapsamlı
enformasyon ağları temel ihtiyaç
olarak bu günden yarına pratiğe
geçmelidir.
Ebetteki şimdiye kadar
sergilenmiş birçok değerli
çabayı görmezlikten gelemeyiz
bilakis onların pratik uygula
marina kendi penceremizden her
türlü desteği vermeye devam
edeceğiz. Tabiî ki burada AB
hayvanat bahceleri yasalarını (EU-
Zoorichtlinie) görmezlikten
gelemeyiz bilakis bunlar yabani
hayatin en önemli
kazanımlarıdır. Burada sorun
bunların pratikte işlevsel
kılınmasıdır. Ve biliyoruz ki
böyle bir durumda vitrin
vazifesi gören hiçbir hayvanat
bahcesi isletme izni alamayacak
sadece yabani hayati kurtarmayı
kendilerine amaç edinen Zoo`lar
mevcudiyetini koruyacak. Yani
tür çeşitliliğinin mazi olduğu
gün geldiğinde sadece aşağıdaki
4 temel prensimi kendilerine
amaç edinmiş hayvanat bahceleri
hayatımızdaki varlıklarını
sürdürüyor olacaklar.
1. Eğitim: İnsanlar yabani
hayvan, yabani hayat ve biotope
gibi konularda süreklilik arz
eden bicimde
bilgilendirilmelidir.
2. Dinlenme
3. Tür çeşitliliğini koruma:
Nesli tükenmekte olan ya da olma
tehlikesi ile karsı olan yabani
hayvanları bünyesine almayı
temel ilke edinmeli buna uygun
bakim sistemlerini oluşturup
geliştirmelidir.
4. Araştırma. İn-site anlamdaki
projeler araştırılmalı ve de
böylesi bilimsel çalışmalar
desteklenmelidir. Hayvan bakim
koşullarının maksimum seviyede
tutulması için aktuel
araştırmaların ışığındaki bir
sürekliliği içleştirmelidir.
Tabii olarak bu amaçların
gerçekleşmesinde küçük hayvanat
bahceleri yetmezlikler
yasayacaklar ve de yasıyorlar.
Bu anlamda tam da bu noktada
kendilerini tür çeşitliliğinin
korunmasında yetkin, sorumlu
gören her organizasyon (Mesela:
EAZA "European Association of
Zoos and Aquaria", EEP "European
Endangered Species Programmes"
gibi...) bu anlamdaki
çalışmalara aktif destek
sunmalıdırlar.
Kaldı ki bu tür
organizasyonların sorumlulukları
RIO Konventionunda ayni yönde
acık seçik tanımlanmış ve
bağlayıcılığı vurgulanmıştır.
Ebetteki bunlarda yeterli değil.
Öyleci hayvanat bahceleri adeta
cehre ve çevrelerini radikal
anlam da değiştirme sorumluluğu
ve de zorunluluğu ile karsı
karşıyalar. Yani "sırf
koleksiyoncu zihniyet" artik "state
of the art" olmaktan çıkmıştır.
Belki ziyaretçi çekme amaçlı
(ekonomik amaçlı) böyle bir şeyi
kendisini halen dayatıyor
olabilir, fakat bu Zoo`lari
canlılar müzesine dönüştürmeyi
hakli kılmaz. Yani hayvanat
bahcelerine alınacak hayvanlar
herşeyden önce Zoolarin
ihtiyacından değil yabani
hayatin korunmasına yönelik bir
amacı önüne koymalıdır. Böylesi
bir durumda hangi hayvan türü?
Ve neden? alınacak tür nasıl ve
nerede bakılacak? Gibi sorular
olmaksa olmazından bilimsel
olarak cevaplandırılması gereken
temel kritikler olmalıdır.
Ben burada "statü of THA art"
kavramını öneminden dolayı biraz
açmak istiyorum. Yani
hayvanların konulacağı acık ve
kapalı alanların etnolojik,
çevreyle ilgili, genetik,
fizyolojik vb. bilimsel değeri
olan verilere uygunluğu
tartışmaya yer vermeyecek
açıklıkta uygun olmalıdır.
Günümüzdeki bilimsel değerlerin
yol göstericiliğinde yaban
hayvanlarının hayvanat
bahcelerinde de olsa onların
doğal ortamlarına gerek botanik
ve gerekse de büyüklük (hacim)
anlamında uyumluluk içerisinde
olması gerekir. Günümüzde bazı
Zoo`larin bu tespitlere uygunluk
arz eden mevcudiyetice bu
planlama ve tespitlerin
uygulanabilirlik derecesini
artırmaktadır.
Fakat bu; yabani hayvan
bakimi şartlarının sadece
"Disney Touch" olacağı anlamına
gelmez bilakis yabani yasam
ortamının bazı Sünni
yapıilanmalarla da
giderilebileceği imkânlarda göz
ardi edilmeyecektir. Burada
temel amaç hayvanların
repertoirel davranışlarını
yasayabilecekleri doğal yasam
ortamlarının maksimum dereceye
getirilebilme perspektifinin
olmasıdır.
"State of the art" kavramı
ayni zamanda klasik anlamdaki
Zoo anlayışını da mahkûm
etmektedir. Yani Zoo`lar artik
bireysel agiere olma durumlarını
terk etmeliler. Zoologlar,
Biyolog lar artik kendilerini
enternasyonal işbirliği ve bilgi
alışverişi kollektivismusuna
entegre etmeliler ve bu anlamda
dünya çapında bir perspektifin
sahibi olarak hayvan biyolojisi
merkezli işbirliklerine hazır
olmalılar ve de botanik
bahceleri, üniversiteler, yabani
hayati araştıran birimler vs.
birçok kurum ve kuruluşla
kooparativ çalışmaları önlerine
koymalıdırlar. Ve hatta bu
anlamda Zoo`lar neden kendi
projelerini "in - situ" olarak
ele almasınlar.
Elbette şimdiden birçok
-botanik bahceleri ve hayvanat
bahceleri kombinasyonlu- Zoo`lar
umut veren basarîli çalışmalar
yürütmektedirler. Mesela:
Wilhelma in Stuttgart, Paignton
in England, Zoo Singapur
bunlardan sadece bir kaçıdır.
Zoo Zürich deki Masoala evi, ya
da Tiergarten Schönbrunn deki
Regenwald evi Botanik - Zoologie
Kombinationunun en verimli
yenilikleri olarak görülebile
Çünkü bu projelerde arka
plandaki en temel amaç hayvan ve
bitki ortak yaşamının yabani
hayati tanıma ve realize etme
yönündedir.
Kaldı ki hayvan bitki
koevolutiv kombinasyonunun
evolutiv yasamın motoru olduğu
gerçekliği de göz önüne
alındığında ve de insanların da
ziyaretçi statüsünde bu
kombinationda yerini aldığıca
eklendiğinde bu tür projelerin
önem ve ehemmiyetleri kesin kez
ortaya çıkacaktır.
Zoo`lar amaçlarına uygun gelişim
ve değişimi yasamak zorundalar.
Burada New York, Cincinatti,
Vancouver, Emmen gibi yerlerde
doğa-tarihi müzesi - Zoo
kooperasyonları amacına uygun
basarîli çalışmalar yürüten
hayvanat bahceleri olarak
gösterebiliriz. Bunlardan New
York takı Bronx Zoo daki
Kongobölümü görülmeye değer çok
basarîli bir synthese hayat
vermiş. Bu kombination`un
yarattığı efekt büyük bir
çeşitlilik göstermektedir:
Mesela:
Bilgi, canlı hayvanlar, bitkiler
ve de exponativ müze kooperatif
ahengi insani adeta başka bir
âleme götürüyor ve insana biotop
anlamda dün ve yarınlarda
nelerin kaybedildiğini bir film
şeridi gibi gözler önüne
seriyor.
Adeta interaktivitet bir sanat
yaratılmış.
Ziyaretçiler gördükleri
karsısında geleceği kurtarma
amaçlı ekonomik destek olma
duygusu bile yasıyorlar.
Yabani hayati teşvik anlamında
ki gerekliliği tüm çıplaklığı
ile ziyaretçilere
göstermektedir.
Tabii ki yukarıda anlatmaya
çalıştığım bazı doğruya evirilme
basarîsi göstermiş projelerin,
küçük hayvanat bahcelerinin
vasıflarını yitirdiği ya da
yitireceği seklindeki bir sonuca
yorumlanması yerinde bir
belirleme olmayacaktır. Çünkü
yabani hayati yasama, yaşatma ve
koruma anlamında her türden
irili ufaklı yabani hayvan
birimleri kendi kaynakları
ölçüsünde büyük isler
başarabilirler. Benim burada
izahatını yapmaya çalıştığım şey
amaç ve amaçlara uygunluk
prensipleridir.
Bizler hepimiz bu çerçevede
sorumluluklar ve zorunluluklar
sahibi olma durumundayız.
Mesela nesli tükenmekte olan
hayvanları korumaya almak yabani
hayvanlar ile ilgili
bilgilendirme çalışmaları yapmak
ve de onların yasam koşullarını
insanlara (ziyaretçi)
hissettirmek
yapabileceklerimizin en asgarisi
olmalıdır.
Yani ister küçük olsun ister
büyük olsun her hayvanat bahcesi
yukarıda bahsini ettiğim 4 temel
sorumluluğu benimsemeli ve
gereklerini yerine getirmenin
çabasını sergilemelidir. Burada
kendisine ekolojik-sistem
temelinde stratejiler oluşturmuş
olan WAZA - (World Association
of Zoos and Aquariums -
Conservation) yabani hayvanlarla
uğrasan her birimin kendine
rehber edineceği bilimsel bir
organisation olduğunu özellikle
vurgulamak istiyorum. Bu birimle
olan organik ilişkilerin yabani
hayat anlamında teşvik edici
motifler yaratacağı faktiv bir
olgudur. Bu temelde gerek in-situ
ve gerekse ex- situ
bicicilerinde yaban Hayvanlarını
koruma projeleri mevcut bilimsel
veriler ışığında optimal ize
edilmelidir. Ayni şekilde yabani
yasama hazırlama ve katkı amaçlı
yaban hayvani yetiştirme
programları WAZA felsefesi
merkezli yürütülmesi çok
önemlidir.
2.) Yabani Hayat ve Yasam
Alanları
2.1.) Yasam Alanları
Yabani hayvanlar daha çok vahşi
ormanlarda yasamaktalar. Yani
insanların dokunamadığı,
giremediği alanlar güvenlikli
yasam alanları olarak tercih
edilmektedir. Ne yazık ki
insanlar tarafından islenmiş,
kendi ihtiyaçları temelinde
sekil verilmiş arazilerin Ergün
çoğalarak büyümesi beraberinde
yabani hayvanların yasam
alanlarını küçültmekte ve bunun
sonucu olacakta yabani
hayvanların gerek tür gerekse
sayısal anlamdaki popülasyonları
azalmakta ya da yok olmaktadır..
Bundan dolayıdır ki yabani
hayvanların yasam alanları ile
ilgili ihtiyaçları temelindeki
proje ve araştırmalar yoğunluk
kazandırılmalıdır. Her şeyden
önce onları düşmanlarından
koruyacak, gıda ihtiyaçlarına
yanıt olabilecek, üremelerine
olanak sağlıyacak yasam alanları
yaratılmalıdır.
2.2) Yabani Hayat Etimolojisi ve
Tanımı
2.2.1.) Genel Bilgiler
İlk olarak 15 yüzyılda değişik
tanımlamalarla izahatı yapılmaya
başlanan yabani hayat kavramına
17 yüzyıl ile birlikte
cofrayadan cografyaya ve hatta
kültürden kültüre farklılık
gösteren tanımlamalar
geliştirilmeye çalışıldı.
Mesela; „terk edilmiş alanlar“,
"issizlik, çöl“, "insansız
yerler“, „vahşi ormanlar“ gibi
kavramlarla izah edilmeye
çalışıldı.
Günümüzde daha çok „bozkır“,
„çöl, sahra“, balta girmemiş
orman“, „fundalık“, „bataklık“
gibi kavramlarla tanımlanmaya
çalışılmaktadır. Ancak bazı
negatif tanımlamalar da
yapılmıyor değil mesela;
„verimsizlik“, issizlik“,
„faydasızlık“, „sürgün“,
„kültürsüzlük“ vb gibi…
1872 yılındaki bilimsel
tanımlama ihtiyacı ortaya
çıkıncaya kadarki sürede çok
değişik tanımlamalar yapıldı.
Günümüzde bu anlamdaki mevcut
önyargılara yanıt olma temelinde
bazı etimolojik tanımlamaları
burada zikretme gereği
duymaktayım.
Acımasız, karışık, yabanileşmiş,
yolunu sasırmış hayat (Luther);
Orman kanunlarının ve kargaşanın
hâkim olduğu hayat (Schambach);
Huşu ve dehşet arasındaki
gerilim, şaşkınlık ve ürperme,
tutku ve telaş, özlem ve korku,
esenlik ve çaresizlik. (Wolfgang
Scherzinger) ya da aldatıcı,
yanıltıcı maddelestirme (Roderik
Nash)
Yaban hayati ile ilgili tarihsel
negatif / pozitif
tanımlamalardan anlıyoruz ki biz
insanların yabani hayata
karşıtlık temelindeki duruşumuz
çok derin tarihi köklere sahip.
Öncüllerimiz yabani hayati
kültürlü olmanın zıt anlamlısı
tehlikeli ve kontrol edilemeyen
yasam sahaları olarak görmek ve
tanımlamak istemişler.
Günümüzde bir çok insan yaban
hayati görsel yazılı basından
tanıdığı için böylesi
manupulasyonlara oldukca yatkin
bir yapi icerisinde. Kaldı ki
yabani hayata çıkarlar temelinde
karşıt pozisyondaki insan
kaynaklı birimlerin hakim
mevcudiyetleri de hesaba
katıldığında bu konudaki
çalışmaların pozitif evirilme
anlamındaki basari şanslarıda o
anlamda zor olacaktır.
2.2.2.) Yabani hayatla ilgili
bazı bilimsel tanımlamalar
- Convertion International`a
göre Yabani Hayat:
Başlangıçtaki vejetasyonunun %70
den fazlasını koruyabilmiş,
yüzölçümü 1000.000 ha dan fazla
olan, bir km² sinde 5 insandan
az yasayan yasam alanları yabani
hayat yasam alanları olarak
tanımlanır. Bu tanıma göre
dünyada toplam 37 yabani yasam
alanı mevcuttur.
- International Union of
Conservation Natüre göre Yabani
Hayat:
Asli karakterini koruyabilmiş,
biyolojik çeşitliliği mevcut,
bozulmamış yasam alanları
dinamiğine sahip, sürekli
yerleşkelerle morfolojik yapisi
değiştirilmemiş olan ve koruma
ve menecment programlarla
karakteri korunabilen geniş,
aslına uygun ya da çok az
değişim göstermiş alanlar yabani
yasam alanları olarak
tanımlanır.
2.2.3.)Yabani Hayat ile ilgili
çalışmalar
Yabani hayatin mevcut yapisi ve
kategorisine göre primler ve
sekunder olarak iki bölüm
altında inceleme yapmanın
anlaşılır olmayı
kolaylaştıracağını düşünüyorum.
1.) Primler yabani hayat:
Burada amacı asmama anlamında
sadece bazı genel konu
baslıklarını vermekle
yetineceğim
- Kalite kontrol çalışmaları:
Yerleşkelerin durumu,
vejetasyon, faydalılık
değerleri…
- Indigene nüfus tespit ve
araştırmaları
- Kullanım alanları ve değerleri
- Tehlike altında oluşlarına
göre verilendirme çalışmaları
- Koruma alanları: Antarktika (Southern
Ocean Whale Sanctuary), Asya (Great
Arctic Zapovednik), Avrupa (Laponia,
Nationalpark Sarek und
Naturreservat Sjaunja)
- ...
2.) Sekunder Yabani Hayat:
- Doğayı koruma konseptleri
- gelişim süreçlerini kontrol
programları
- gerçekleştirilebilen
projelerin tespiti: doğal orman
rezervleri, toplam rezervler…
- yabani hayat geliştirme
alanları
- …
2.2.4.) Yabani Hayat ve
Ekoloji
Burada amacı asmama adına kısaca
ekoloji kavramına açıklık
getirmenin doğru olacağına
inanıyorum.
2.2.4.1.) Genel bilgiler
Ekoloji (yunanca: mikos) 1866
yılında Ernest Haeckel
tarafından organizmaların kendi
aralarinda ve abiotik
çevreleriyle ilişkilerini
inceleyen ve de biyoloji
biliminin bir dalı ve matematik
biliminin de çok güçlü bir kolu
olarak tanımlanmıştır. Ve daha
sonralari Haeckel`in bu
tanımlamasındaki anlamına uygun
olarak geoekoloji ve bioekoloji
tanımlamaları geliştirilmiştir.
20 yüzyılın ikinci yarısından
sonra gelişen cevre bilinciyle
birlikte cevre korumaya hizmet
anlamında daha çok doğa
bilimleri (biyoloji...)
kategorisinde yerini almıştır.
2.2.4.2.) Biyolojide Ekoloji
kavramı
Ekoloji biliminin kurucuları
olarak; darvinizm sempatizanlığı
ile tanınan Haeckel den başka;
Justus von Liebig, Charles
Darvin, Karl August Möbius, Aldo
Leopold, Ellen Swallow Richards,
Arthur George Tansley ve August
Thienemann sayılabilir. Ancak
günümüzdeki ekoloji
tartışmalarına damgasını vuran
Danimarka asilli ünlü botanikçi
Johannes Eugenius Bulow Warming`tir.
Değişik dönemlerde ihtiyaçlar
temelinde değişik kategorilerde
ele alınan ekoloji kavramı
günümüz ders kitaplarında ki
tanımı itibariyle (Schroedel,
2005):
"Ekoloji abiotik ve biotik
faktörlerin birbirleriyle ve
ekolojik-sistem içerisindeki
karstiklikli etkileşimlerini
inceleyen bilim koludur" Yani
canlıların varılma sıklıkları ve
yasam kalitelerinin
değişim-ilişki bilimsel normları
cercisinde ele alan bir kavram
olarak genel bir tanımlamayla
genel kabul görmektedir.
2.2.4.3.) Populüst anlam
itibariyle ekoloji kavramı
UNESCO` nun bu anlamdaki
çalışmaları (Man and Biosphere-Programm
ve Uluslararasi Biyoloji yılı
gibi) ve ekolojik araştırmaların
yaygınlaşması bu konudaki
populüreteyi artirmistir. Mesela
1960 li yillarda amerikali
biyolog Rachel Carson` nun
cevreyi koruma temelinde
öncülügünü ettigi hareketin DDT
gibi cevre zehiri etkisindeki
ilaclarin kullaniminin
yasaklanmasinin global etkileri
zamanla ekoloji kavraminin
iceriginin de genislemesini
beraberinde getirmistir. Böylece
günümüz ekolojik hareketlerin
temeli olusmustur. Ve karsimiza
Öko-Ciftlikler, Öko-Sehirler,
Öko-Enerji, Eko-Elektrik. Gibi
birçok kavramlar seklinde
çıkmıştır.
Ebetteki bu hızlı gelişim
paralelinde politik ve ekonomik
çıkarlara dayalı suistimaleri de
ortaya çıkardı. Ki bunlar
günümüzde doğrulara ulaşmada çok
büyük sorunlar olarak önümüzde
durmaktalar.
2.2.4.4.) Araştırma malzemesi
olarak ekoloji kavramı
Biotik ve abiotik faktörlerin
sistematik fonksiyonel
ilişkileri çerçevesinde
eko-sistem kavramı temelinde
ekotop (Biotop + Biozönos), tür
popülasyonları ve
interdisipliner araştırmalar
gibi kavramlarla içi
doldurulmaya çalışıldı Ve
böylece Evolutionbiolojisi,
Genetik, Coğrafya, Klimatoloji,
Ekonomi, Jeoloji, Etnoloji,
Psycholoji, Cevre ve Tür
farklılıklarını koruma gibi
bilim dalları eko-sistemi
korumanın olmazsa olmazları
olarak kendisini dayattı
2.2.4.5.) Ekolojinin
sınıflandırılması
Klasik anlamda ekoloji:
1.) Autökoloji
2.) Populationekoloji
3.) Synekoloji
İlgi alanlarına göre ekoloji:
1.) Hayvan, Bitki ve Mikroplar
Ekolojisi
2.) Marine, Limnoloji ve
Terrestik Ekoloji
3.) Geoekoloji
4.) Toprak Ekolojisi
5.) Moleküler Ekoloji
6.) Human Ekoloji
7.) Sivilisation Ekolojisi
8.) Arazi Ekolojisi
9.) Agrar ve Urban Ekolojisi
10.) Davranış Ekolojisi
11.) Kimyasal Ekoloji
12.) Eko-Toksikoloji
13.) vb. gibi
Gelişim aşamalarına göre
ekoloji:
1.) Neoekoloji
2.) Paleoekoloji
2.3.) Yasam Alanları Menecment-
Yabani Hayvanlar - Uluslararası
Sorumluluklar
Doğanın bir bütün olarak
düşünülmesi ve korunması, -
globalizm pratik realitesinin
(gerçekliğinin) kabulü ve
yeryüzü topluluklarının ortak
hareket etmesi temelinde -
globus (yerküre) eksenli bir
ihtiyaç olarak ortaya
çıkmaktadır. Dünyadaki hiçbir
birim tek başına biyolojik
çeşitliliği ve doğal yasam
alanlarını koruyacak yetkinlikte
ve güçte değil.
İnsanların doğa ve yabani
hayvanlar üzerindeki olumsuz
etkilerinin national (ulusal) ve
kültürel boyutları ile sınırları
zorlayan bir tarzda artış
eğilimi göstermesi; günümüzde
tepkisel anlamdaki bir çok
uluslararası cevre konventionu
(sözleşmesi) çerçevesinde, -
çerçevesi doğru çizilmiş
çözümlemelerle -, özellikle
göçebe hayvan türlerinin (su
kuşları, memeli hayvanlar…)
korunmasını prioritet
(öncelikli…) sorumluluklar
anlamında bir çok farklı
organizasyonlar sahsında aktif
pozisyon alma anlamında
zorunluluk haline getirmektedir.
Ancak devletler hukuku ve tek
tek ülke sınırları; mevzuatlar
ve pratik uygulamalar temelinde
bazı düzenleme ve çalışmaları
zaman zaman zorlaştırmaktadır.
Mesela Lynx lynx adli yırtıcı
kedilerin bu gün bir çok Avrupa
ülkesindeki sinir hatlarında
revirlerini oluşturmuş olmaları
ve bunların yasam sahalarının
ihtiyaçlar temelinde
düzenlenmesi (yiyecek ihtiyacı,
tehlikesiz hareket alanları vb)
mutlak bir international
işbirliğini zorunlu kılmaktadır.
Yabani hayvan
popülâsyonlarının etkin ve
yararlı bir formda enternasyonal
sözleşmeler (CBD ve IUCN gibi)
çerçevesinde korunması ve
ressourclerin (doğal
kaynakların) symbiose bir
anlayışla ele alınması; en
önemli mantıklı regülâsyon
(düzenleme…) metotları olarak
kabul edilmelidir. Örneğin
avcılığın böylesi bir çerçevede
düzenlenmesi sadece
popülasyonların korunmasında
değil, ayni zamanda ekonomik
getiriler temelinde de faydaya
dönüşecektir.
Böylesi çerçeve çalışmalarının
incelenmesi, islenmesi ve
Realsize edilebilirliliği
yaklaşık 80 dünya ülkesinde
etkinliği olan CIC (International
Council for Game and Wildlife
Conservation) adlı
organizasyonun en önemli asli
görevi olarak tanımlanmış ve
böylece çalışmaların /
projelerin yönetimi, araştırma
birimleri ve avcılık
örgütlerinin düzenlemesi ve de
tek tek bireylerin bu anlamda
eğitilmesi asli görevler olarak
karsımıza çıkmaktadır.
Yani ekosistemin korunmasında
ve düzenlenmesinde ya da başka
bir deyişle hayvan ve bitkilerin
çeşitlilik anlamındaki negatif
etkileşimleri; insanların özel
ihtiyaçları temelindeki
yönelimler eksenli olduğu
gerçeğinin kabulü; böylesi
çerçeve programları
hazırlanırken ilk etapta dikkate
alınması gereken nokta
olmalıdır.
Bu anlamda tasları yerli
yerse oturtmak nasıl olacak gibi
can âlici sorular çözümlemeler
temelinde çok önemsenmelidir.
Yani bir yandan kültür
arazilerinin insanların
ihtiyaçları temelinde
düzenlenmesi gerekirken öbür
yandan bilinçli ve aktif
çalışmalarla yabani hayvanların
bu birimlere integrationunu
(bütünleşme…) kolaylaştırıcı
önlemler geliştirilmelidir.
Başka bir deyişle; insanların ve
hayvanların birbirleri ile tek
taraflı çıkarlara dayalı
konfliktlerini (çelişki…) en
asgariye indirmeye yönelik
girişimler etkin ve aktif hale
getirilmelidir. Böylesi
projelerde; doğal
interaktionlarin (ortak
noktaların…) daha iyi görülüp
değerlendirilmesi etkin
düzenlemelere ulaşmayı
kolaylaştıracaktır.
Uluslararası kabul gören bazı
Integration stratejileri:
Değişik alanlardaki arazi
kullanım amaçlarının kesin ve
acık tanımı yapılmalıdır.
Habitat – Yabani Hayvan
Menecment koordinasyonu
sağlanmalıdır.
Arazi kullanım planları
oluşturulurken yabani hayvanlar
etkin bir yan faktör olarak
hesaba katılmalıdır (ormancılık,
tarım, turizm, yol yapımı…)
Popülâsyon kontrollerini
amaçlayan avcılık anlayışının
oluşturulmasını hedefleyen
düzenlemelerde yerel
birimlerdeki zarar ve
toleranslar hesaba katılmalıdır
(vejetasyon, hayvancılık…)
Yaptığım bir takim statiksel
yerel çalışmalarda; böylesi
projelerde geleneksel bazı
kalıplarında gözerdi edilmemesi
gerekliliği ortaya cıktı.
Mesela: avcı – ormancı
çelişkisinin gerçekte
traditional (geleneksel)
karakterli olduğunun tespiti
gibi.
Yani kompetenz (yeterlilik,
yetkinlik…) anlamadaki
ayrışmalar geleneksel karakterli
ve avcı -ormancı çelişkisini
yaratmaktadır. Bu nedenle amaca
yönelik yasal düzenlemeler ve
eğitim çalışmaları çok
önemsenmelidir. Ve hatta modern
ulusal parklar menecmenti
çalışmalarında böylesi
çelişkilerin kendisini sorun
olarak dayatmaması Gerçekliğini
bu temelde yorumlamak bazı
şeyleri anlaşılır kılacaktır.
Yani böylesi projelerde asli
aktörlerin çıkarsal işbirliğini
gözeten bir duruş sahibi olmak
gerekir.
Yabani hayvan menecmenti
projelerindeki realisation ve
buna uygun yasal düzenlemeler
yabani hayat bölgesel
verilendirmelerinde (WÖRP) çok
önemli instrumentler
(faktörler…)olarak
görülebilmelidir.
Özellikle doğru temelde ele
alınan yerel - politik
planlamalar; bu anlamda çok
olumlu sosyal sorumluluklar
ortaya koyabilmekte ve yabani
hayvanlarının yasadıkları
yerlerde uygun yasam alanları
sahibi olmaları gerektiği
perspektifinin ortaya
konulmasında çok etkili
olabilmektedir.
Yani doğa koruma ve politik
duruşların ayni amaca hizmet
temelinde kombinasyonu ile
birçok sivil çalışma gruplarının
çıkarlarının, kamusal çıkarlarla
yasal zemindeki uyumu
oluşturulabilir.
Ayrıca böylesi uzun soluklu
yönelimler ulusal sınırların da
dışına tasan (EU Natura 2000 )
bir takim önlem ve infra
strüktürel planlamalarla
etkinlik ve yetkinlik anlamında
pozitif sonuçlar vermek
suretiyle değişik birimler
(ormancı, avcı, çiftçi, turizm,
doğa korumacılar, resmi
birimler…) arasındaki
çelişkileri azamiye indirme
temelinde uyumlu bir durusu
ortaya koyabilmektedir.
Yabani hayvanlar için yasam
alanları planlanırken onların
ayni zamanda aktif faktör olarak
görülmesi ve hesaba katılması
çok önemli. Mesela olası göç
yolları anlamındaki passiv
yerleşke konumları göz önüne
alınmalıdır.
Yine insan kaynaklı olası
müdahaleler önceden tespit
edilmeli ve bunlara yönelik
önlemsel projeler ve çalışmalar
(özellikle Yabani
Hayvan-Habitat) önceden sonuç
verici bir program ve hedefe
sahip olmalıdır ve karşılıklı
sınırlara saygıyı esas alan
prensipler nihayet olmalıdır.
Yabani hayvan – insan
çelişkilerindeki tarihsel
nedenleri gözeten programlar
flexibel (esnek…) olmalı ve
integrativ sorunların çözümüne
amaç edinmeli ve de her türlü
relevant arazi kullanıcılarını
göz önüne alan bir anlayış
sergilemelidir. Yani bir bütün
olarak var olmanın gerekçeleri
önceden anlatılabilmeli yoksa
bekle gör temelinde bir planlama
kesinlikle yapılmamalıdır.
Kesinlikle tüm etkili ve yetkili
birimlerden oluşan
yapılanmaların ortak
konsensüsleri temelinde hareket
edilmelidir. (Avcı-Belediye
gibi). Ancak böylesi bir
yönelimle ortak çıkarlar eksenli
bir içice geçiş sağlanmış olur
ki bu da basarîyi daim ve
mantıklı kılacaktır.
Söz konusu alanlar arasındaki
harmonim denge (Balance) sosyo-ekonomik,
politik – administrativ ve
ekolojik dengesel ihtiyaçlar
gibi önemli kriterleri gözeten
önlemlerle mümkündür.
Zaten CIC program ve ilkesel
yaklaşımlarında da çözüm
anlamındaki bütünlüksel
yaklaşımların gerekliliğine
işaret edilmekte ve insan –
yabani hayvan – cevre balansının
sosyo-ekonomik ve ekolojik
sistem eksenli dinamikle
sağlanacağı TESİD edilmektedir.
Yani sonuç olarak yaşanabilir
bir cevre ideali; büyük ölçekli
yabani hayat – çevrebilim –
arazi planlamaları ve bunların
bütünün bir parçası olarak tüm
gelişim safhalarında yerel,
bölgesel, ulusal ve
international katılımlı
projelerle desteklenmesi ve
ortaya konulması ile
oluşturulabilir…
Sonsöz
Geçmiş yıllarda yasadığım
ülke Almanya Federal
Cumhuriyetindeki bazı resmi ve
sivil kurumların desteğiyle veri
oluşturma amacıyla yaptığım bazı
incelemelerden derlediğim bu
özet makale ile yabani
hayvanların ve yabani hayatin
korunmasının ülkemizin ve
insanimizin geleceğinin
sekilendirilmesindeki önemine
dikkat çekmek istedim.
Siz okuyucuların beyinlerinde
ve yüreklerinde soru işareti
uyandırabilmişsem amacıma kısmen
ulaştım demektir.
Kaynak (literatur)
- Chance der europäischen
Luchse zum Rückkehr nach Heimat,
R.Boztepe, Deutschland
- WWF Deutschland (Hg.):
Weisheit der Wildnis - Unser
Umgang mit der Erde. Pro Futura,
München 1995
- Haltung der Bennetkänguruh in
Europa, R.Boztepe, Deutschland
- Mein Beitrag zur Entwicklung
der Tiergartenbiologie,
R.Boztepe, Deutschland
*Yazarından
izin alınmadan alıntı yapılamaz ve yayınlanamaz